Son aylarda “Sosyal, ekonomik ve Öğretmenlik Kariyer sınavı gibi sorunlarından biraz uzaklaşarak, 24 Kasım’da kutlayacağımız Öğretmenler günü hakkında farklı bir havayı teneffüs edelim istedim. Öğretmenler gününüzün sağlık, mutluluk ve huzur içinde geçmesi temennisiyle…
Eğitimci ilahiyatçı yazar arkadaşımız Kerim MANDIRALIOĞLU günümüzde ve gelecekte öğretmenliği kendilerine bir meslek olarak seçenler için 2012 yılında farklı bir yaklaşımla mükemmel bir yazı yayınlamıştı. Bu yazıyı 24 kasım Öğretmenler günü münasebetiyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Yaşanan tüm güzelliklerin arkasında görünmeyen kahraman benim. Yöneticisinde, yönetilende sanatçısında, mimarında, doktorunda, çiftçisinde, işçisinde… benim emeğim var hep. Bir nesil benim elimden geçiyor çünkü. Benim ışığım, binlerce ışık olup aydınlık dağıtıyor dört bir yana. Kuruyan toprakların su beklemesi gibi sevgiye, bilgiye aç kalpler beni bekliyor. Yağmur bulutu gibi hayat bırakıyorum onlara. Benim yetersizliğim, benim sorumsuzluğum, benim tükenmişliğim ise ülkemin, hatta dünyanın tükenişidir, ben bunun da farkındayım.
Bilginin en büyük güç olduğu günümüzde, en tehlikeli zincirlerin beyinlere vurulduğunun da farkındayım ben. Bundan dolayı kimseyi herhangi bir ideoloji kurbanı yapmadan; özgür düşünen, araştıran, üreten, öğrenmeyi öğrenen, hoşgörü sahibi olup ben ve öteki ikilemine düşmeyen kısacası düşünce ve fikir özgürlüğünün ağacını diken bahçıvan olduğumun da farkındayım. Ruhsuzlaşan bedenlerin, “para! para! ” nidalarıyla inlediği, sadece nefsi istekleri için yaşama, sadece tüketme, sadece yiyip içip gezme gibi kötü davranışların insanları esir aldığı bir zamanda en güvenilir çare ben olmalıyım ve her şeyin maddi gelişmişlik olmadığını, bizi biz yapan manevi dinamiklerimizin vazgeçilmez olduğunu da insanlara ben haykırmalıyım. Bir taraftan cehalet illetine karşı bilgi depolanırken; öbür taraftan bilgili hırsızların, bilgili canilerin, bilgili müstağnilerin, bilgili zevk ve menfaatperestlerin yetiştirildiğini nasıl görmezden gelebilirim ben?
Eğer yaşadığım dünyada, düşen bombalar, ateşlenen silahlar kan akıtıyor; gözyaşları kuruyan, anne babalar, canının bir parçasını kaybeden eşler, yetim kalan yavrular kısacası kaybolan insanlık bulunuyorsa bu kirlenmişlikte en büyük sorumlulardan biri de benim demektir. Bununda farkındayım. Elime aldığım en büyük hazinenin geleceğe kurulan bir dinamite, bombaya dönüşmesine nasıl fırsat verebilirim ben? Dünyayı saracak rengârenk güllerin tohumlarını saçarak, kan, barut kokusunu gül kokusuna çevirmek, savaşların, tankların önüne gül tutan ellerle canlı duvarlar örmek bana yakışır.
Geleceğin mimarı olarak benim başarısızlığım, geleceğin karanlığı olacağından, ben başarılı olmak zorundayım. Bu kutsal görevde yapılan hataların telafilerinin olmadığını bilerek kendimi başarıya odaklamalıyım. Başarısız olmamak için öğrencilerimle diyalog sorunu çekmemeliyim; sevgi ve saygıya dayalı bir yaklaşımı; ne katı bir disiplin, ne de sınırsız bir hoşgörü anlayışında olmalıyım. Korkuya dayalı bir otoritenin geçici olduğunu, korkunun olduğu yerde kişiliklerin gelişemediğini, gelişemeyen kişiliklerin ise her zaman bağlanacağı bir otorite aradığını, bir otoriteye bağlanan akılların ise yeni şeyler üretemediğini en iyi ben bilmeliyim.
Ders işleme tekniklerini iyi bilen, öğrencileri bol bol konuşturarak onlara öz güven kazandıran, öğrencilerin farklı özellikleri olduğunu kabul edip, bu farklılıkları bir avantaja dönüştürme çabasında olan, ezbercilikten kaçınıp, kavrama ve uygulamaya yönelik eğitimde bulunan, öğrencilerdeki olumsuzlukların değil, olumlu olan şeylerin altını çizen böylece takdirde zengin, tenkitte cimri olan bir öğretmen olmalıyım. Kıyaslama, yargılama, onur kırma gibi davranışlardan kaçınmak, öğrencileri, sadece aldıkları notlarla değerlendirmeyip, yaratıcı düşünce ve davranışları ön planda tutmak, eğitimin bir süreç içinde olduğunu bilip, sonuç almada sabırsız davranmamak benim şiarım olmalı.
“Kalbine giremediğim öğrencinin, kafasına da giremeyeceğimi” bilmeli, yaptığım işten heyecan duymalı, aldığım ücrete endekslemeden kendi öz yavrularımı yetiştirir gibi onları yetiştirmeliyim. Dünün düşünce kalıplarıyla bugün ve yarının inşa edilemeyeceğini bilerek her daim kendimi yenilemeli, dünyadaki gelişmeleri takip ederek yaşananlara yükseklerden bakabilmeliyim ben.
Her şeyden önce, “insanın bilmediği şeyin düşmanı olduğuna” önce ben inanmalıyım. Her şeyi biliyorum, öğrenecek bir şeyim yok demenin en büyük gaflet olduğunu, bu gafletin zihinleri uyuşturup, akılları örttüğünü, uyuşmuş zihinler ve dondurulmuş akılların ise millete hiçbir şey veremeyeceğini de öncelikle ben görmeliyim. Son söz üstat Akif’in olsun: “Muallimim diyen olmak gerektir imanlı; edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı”
Bu vesile ile bütün öğretmenlerimizin ve mensuplarının, 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlar, gelecek nesille için hayırlara vesile olmasını temenni ederim.