Birinci cihan harbi sırasında Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye olarak yedi düvelle savaştığımız bir dönemde vatanı, milleti, dinini, namusunu korumak için millet olarak seferber olunmuştu.
Koçaş köyünden Hasan ağa (Efe Hasan’ı) da bu mücadeleye kayıtsız kalamazdı.
Mabedinin göğsüne na mahrem eli değmemesi için vatanı bildiği bu toprakları savunmak amacıyla iki oğlu Mustafa ve Mehmet’i birlikte Çanakkale cephesine asker olarak göndermiş ve vatan savunmasında iki kardeş orada şehit olmuşlardı.
Ama iki kardeşte evli olup arkalarında birer gözü yaşlı eş ve birer yetim erkek çocuk bırakmıştı. Mustafa şehit olduğunda oğlu Duran iki yaşında idi. Yetim kalan torunları Duran ve Mehmet’e ilk başlarda dedeleri Hasan ağa sahip çıkmış küçük yaşta onlara kol kanat germişti. Ancak iki yetimde küçük yaşta iken dedeleri Hasan vefat etmişti.
Sonrasında ise o iki yetime şehit babalarının amcası Osman (Efe Osman”ı) kol kanat germiş ve kendi çocukları Mehmet, Mustafa ve Abdullah tan onları ayrı tutmamıştı.
Yetim Duran büyüyüp askerlik çağına gelmiş ve askerligini yaptıktan sonra da Durana teyze ile evlenmiş bu evlilikten bir mütevellit bir erkek çocukları dünyaya gelmişti. Ve yetim Duran artik büyümüş, ailesi olan bir kişi idi. Duran, yeni dünyaya gelen oğluna doğal olarak şehit babasının adını vermisti.
Mustafa…
Ancak, hayatın acımasız yüzü burada da bir kez daha kendini gösterecekti. Çünkü Duran’ın askerlik yaptığı dönem ikinci cihan harbinin yaşandığı buhranlı dönemdi. İkinci cihan harbi sırasında ülke ekonomimiz tarıma dayalı bir ekonomi olduğundan bir takım ek vergiler konulmuş ve kıtlık dönemi de oldugundan halkımız maddi ve ekonomik anlamda büyük sıkıntılar yaşamıştır. Duran askerlik görevinde iken verem hastalığına yakalanmış ve askerden hasta olarak gelmişti. Yakalandığı amansız hastalığın pençesinden kurtulamayarak şehit babasının adını verdiği küçük Mustafa’sını yine kendisi gibi yetim bırakmıştı. Duran verem hastalığından dolayı vefat etmişti.
Küçük yaşta henüz bir yaşında iken yetim kalan Mustafa babası ile aynı kaderi paylasacaktı belkide.
Yokluk ve kıtlık yılları devam etmiş küçük yetim Mustafa yı annesi Durana ve babaannesi Ayşe (Memiş kızı) büyütüp yetiştirmeye çalışıyorlardı. Yoksulluğun, çaresizliğin verdiği sıkıntıları iliklerine kadar hissediyorlardı. Öksüzün, yetimin yeterince kıymet göremediği yıllardı. Diğer vatandaşın öksüze yetime verebilecek bir şeyi yoktu, çünkü kendiside ihtiyaç sahibiydi.
Yetim Mustafa okul çağına gelmiş diğer akranları gibi köy okuluna devam etmişti. Yazları ise elinden geldiğince yakın akrabaların hayvanlarını gütmüş (otlatmış) ve ekin harman işlerinde onlara yardımcı oluyor, onlarda çalışması karşılığında bir kışlık yiyeceğini veriyorlardı.
Yetim Mustafa daha çocukken kendi ekmeğini kendisi kazanmaya çalışıyordu. İlkokulu bitirdikten sonra köyde Çakır hocada (Ali Kılınç) dini bilgilerini öğrenmiş ama maddi imkansızlıklar yüzünden daha ileri derece sayılabilecek örgün okullarda okuyamamıştı.
Bu şekilde yıllar yılları kovaladı. Yetim Mustafa daha küçük yaşta iken annesi yine Sarı Mustafa (Hacı Sarı) ile ikinci bir evlilik yapmıştı.
Köylü, kıt kanaat kendi çocukları gibi sevdikleri yetim Mustafa’sını zekat, fitre, sadaka gibi yardımlarla elinden geldiğince himaye etmiş sahip çıkmıştı. Yetim Mustafa nın köyde ekmeğini yemediği kimse yoktu, yani bir şekilde tüm köylü onu büyütmüştü. Yetim Mustafa bu durumlarla ilgili net olarak herşeyin farkındaydı.
Onun yetişmesinde yakın akrabaları Mehmet (vakıt gözel), Efe Mustafa. Efe Abdullah ve babalığı olan (Hacı Sarı Mustafa) nın katkıları ve emekleri büyüktür.
Yetim Mustafa artık büyümüş ve askerlik çağına gelmişti ve artık eli iş tutar ekmeğini taştan çıkaran çalışkan birisiydi. Köyde Mehmet ağanın (Kırık Koca) kızı Ayşe ile evlenmiş kısa bir süre altı ay sonra 1957 yılının bahar aylarında tüm akranları Abdullah Özdemir, Süleyman Çiçek, Hacı Akyol, Mehmet Yalçın. Mehmet Korkmaz ile birlikte askere gitmişti.
Ömründe ilk defa gurbete çıkmış 24 ay askerlik süresi ona çok zor gelmişti. Kazasiz belasiz askerlik görevini tamamlayan Mustafa sağ salim köyüne döndü. Mustafa nın şansı burada biraz olumlu gitmişti. Çünkü o askerden döndükten kısa bir süre sonra 27 Mayıs askeri darbesi olmuştu. Askerdeyken darbe olmuş olsaydı hiç kuşkusuz tüm terhis işlemleri durdurulacağı için askerlik görevide uzamış olacaktı.
1960 yılının başlarında Allah ona bir erkek evlat vermiş ve evladının adını Seyfullah koymuştu. Ancak, küçük Seyfullah bebek yaşta iken vefat etmiş ve yetim Mustafa hayatında yaşadığı bir çok olumsuzluklara ek olarak birde evlat acısıyla tanışmıştı.
1960’lı yılların başlarında babalığı Hacı Sarı Mustafa’nın da desteğiyle bir çift öküz alan Mustafa babasından kalan tarlaları ekip biçmeye başladı.
Bununla birlikte köyde Hasan ağa (Hatıp Hasan) ile hayvan alıp satmış birlikte ticaret yapmışlardı. 1965 yılına gelindiğinde çoluk çocuğunun rızkını kazanmak için köylüsü beraber ticaret yaptığı Hasan ağa nın kardeşi Ali Özdemir’inde yardımıyla yine onun kardeşleri Ziya ve İhsan ile birlikte yurtdışına çalışmaya gitti. Önce Almanya daha sonra da Hollanda ya geçiş yaptı. Bir süre turist olarak çalıştıktan sonra resmi işçilik hakkını elde etti.
Ancak, yedi yıl falan orada kaldıktan sonra yabancı bir ülkedeki sosyal yapının milli ve manevi değerlerimize uymaması ve memleket özlemi gibi gerekçelerle köyüne kesin dönüş yaptı. O dönemde belkide milyonlarca insanın hayali olan tüm maddi imkanları elinin tersiyle itmisti.
Mustafa köyüne kesin dönüş yaptıktan sonra yurtdışında yaptığı birikimlerle kayın biraderi Mükremin ile birlikte bir kamyon alıp nakliye işine başladılar. Birlikte birkaç yıl çalıştıktan sonra yine beraber köyde ilk traktörü aldılar. O traktör ile köydeki tüm komşuların işlerini görüyorlardı. Mustafa’nın çocukluğunda kendisine zekat olarak verilen ve babadan kalma toplam 8-10 koyunu vardı. 80’li yıllara gelindiginde o koyunlar çoğalmış nisap derecesine ulaşmıştı.
Kamyonu, traktörü, birçok tarlası ve hayvanları olan Mustafa, köylünün zekatla büyüttüğü bir dönemin yetim Mustafa’sı artık zekat veren bir konuma gelmişti. Vakti zamanında yokluğu iliklerime kadar yaşamış olan Mustafa malının zekatına son derece dikkat eder öksüz yetim ihtiyaç sahibi herkese elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışırdı.
Ancak Mustafa köyüne ve köylüsüne karşı vefa borcunu ödemesi gerekiyordu. Evet vakit hizmet vakti idi. Burdan hareketle Mustafa köyünde iki dönem muhtarlık bir dönem de belediye meclisinde birinci encümen olarak köyüne ve köylüsüne hizmet etti. Köye yapılan her türlü alt yapı elektrik, su, yol, köprü, çeşme vs. gibi işlerde emekleri büyüktür.
1980 li yılların ortalarına doğru Mustafa ortaklık yaptığı kayın biraderi Mükremin ile ayrıldı. Onların ayrılması tüm köylüye örnek teşkil edecek cinstendir. Genelde ortaklıklar sonu kavga veya küslükle sonuçlanan bir şekilde sonlanır. Fakat onlar kavga etmeden ve küsmeden ayrılmışlardı.
Daha sonra yeni bir traktör alan Mustafa bir süre daha çiftçilikle uğraşmış bu süre içinde çocuklarını evlendirmiş ve emekli olmuştu.
İki defa hac bir defada umre görevini ifa eden Mustafa hayatına yazları köyde kışları ise şehirdeki evinde devam etti. Tabi bu süreçte de bir takım sağlık problemleri ile mücadele içindeydi. İlk önce bel fıtığı, daha sonra by-pass ve göz, diz ameliyatı oldu.
Hayatının son döneminde sağlık nedenlerinden dolayı köyüne gidemeyen Mustafa hayatına şehirde devam etti. Bu süreçte evlatları onun tüm ihtiyaçlarını karşılayarak sürekli yanında oldular.
Ama içinde hep köy hasreti ve sevgisi eksik olmayan Mustafa evlatlarına da vasiyet etmişti “Ölünce benim cenazemi köye götürün” diyordu. Hep köyüne ve köylüsüne “Allah komşulardan razı olsun” şeklinde dua ederdi.
Geçtiğimiz pazar günü 04.02.2024 tarihinde bir dönemin yetim Mustafa’sı 87 yaşında hayatta veda etti. Evlatları vasiyeti üzerine cenazesini köye getirdiler. Hatrı sayılır bir katılımla dualar eşliğinde köylü yetim Mustafa’sını defnetti.
Evet bir dönemin yetim Mustafa’sı, nam-ı diğer “KAYA DAYI” dır.
Rabbim ondan, tüm köylülerinden ve tüm kullarından razı olsun.
Tüm vefat eden geçmişlerimize Allah rahmet eylesin.
Selam ve dua ile…
Mustafa TURAN (Kaya Dayı)