Uyanık bir siyasetçi seçim meydanında “Sevgili Kayserililer söz veriyorum size, Kayseri’ye deniz getireceğim” demiş. Tabii seçilememiş, vatandaşı yanıltabileceğini zannetmiş ama kendisi siyasi enkaz olmuş. Artık kentlerimize deniz getirmeye gerek yok, Her yer deniz, yüzmek isteyene -yüzme öğrenmek isteyene. Şimdi imkânlar arttı, yüzmeyi öğrenmek insanın sadece saatlerini alır. Benimki sadece yüzme cehaletinin bahanesi…
Ülkemiz, kentlerimiz son yıllarda birçok alanda önemli gelişmeler sağladı, Bilim ve teknoloji alanında baş döndürücü gelişmeler yaşadık, günlük hayatımıza olumlu-olumsuz yansımaları olan. İnsanların yaşam standardı yükseldi, ihtiyaçların öncelikleri değişti. Herkes uçağa biniyor, hızlı tirenle hayatımızı hızlandırmanın sabırsızlığını yaşıyoruz. Artık insanlar sosyal ihtiyaçlarını önemsiyor, Tatil, eğlence önceliklerimiz arasında. Pahalı hobilerimiz var birçoğumuzun. Farklı mekânlarda sosyal içerikli programlarda zaman harcıyoruz, Geçmişle geleceğin aynı ortamda yaşandığına şahit oluyoruz. Değişim ve gelişimi aynı anda yaşıyoruz.
Bir arkadaşım “ Dedemi anlıyorum, çocuğumu da anlıyorum, ama dedem ve çocuğum birbirini anlamakta zorluk çekiyor” diyerek değişimi ne güzel anlatıvermişti. Tüm bunların nedeni; küçülen dünya ve kültür farklılaşması, değer yargılarının değişmesi, bilişim ve iletişimdeki gelişmeler bence.
Bahaneye sığınmıyorum yüzmeyi öğreneceğim. Deniz perisi öğretir bana yüzmeyi, hayatta kalmayı, kurtarır beni boğulmaktan, yılana sarılmaktan, pirinalara yem olmaktan, ahtapotun kollarında can vermekten… Ama umudum kayboluyor zaman zaman, tereddütler yaşıyorum, kendime bile itiraf etmekten çekindiğim “acaba” lar kemiriyor beynimi.
Güvendiğim dağlar karla kaplı, sis gölgeliyor, zirveyi göremiyorum… Ahh şu sis… Dağılsa da zirveyi görebilsem… Tereddütlerim, endişelerim bir bitse, içimi kemiren kuşkulardan arınsam. Ama yok illa baharı bekleyeceksin sisin dağılması için… Yada her şeyi alıp götüren poyraz esecek kuzeyden. Bahar gelir mi dersin, görebilecek miyiz tekrar… Çiçeklerin yeniden tomurcuklanıp açmasını, Kuşların cıvıltısını, Kelebeklerin uçuşunu…
Bahar gelecek elbet, rüzgâr sis bulutlarını dağıtacak. Zirvenin ihtişam ve yüceliği çıkacak ortaya… Her şey yeniden hayat bulacak… Acaba bu hayatın içinde yer alacak mıyız? Yoksa zirvelerin sisini dağıtan rüzgâra kapılıp savrulacak mıyız?
Deniz perisinin etrafı çevrilmiş, Yunus zannettiği köpek balıkları, yılanlar ve ahtapotlarca. Kurtulursa bu kumpastan uzatacak elini, tereddüt, endişe ve umutsuzluklar bitecek. Umuda yelken açarak ulaşacağız karaya. Mevsim bahar olunca…